Puja Yolundan: Tarapit

February 2, 2016

Kamakya’nın kucaklamasından sonra pujanın son aşaması, içinden geçtiğimiz tüm enerjilerin varlığımızda sabitleneceği son durağa doğru yola çıktık. Tarapith; 10 kozmik güç, 10 tanrıça arasından Tara’nın mekanı. Tara merhametin temsili. Gel gör ki merhamet hissiyle pek karşılaşmadığımız bir ortamda bulduk kendimizi. Bir kere ritüeller bu sefer tapınaklarda değil, ölü yakım alanındaydı. Ortamdaki babalara bakıyorsun, çoğu kırmızılara bürünmüş, dev rasta saçlı, her tarafından boncuklar sarkan yarı deli görünümlü ürkütücü tipler. Kamakya’da tapınakların önünde afiyetle ot çekenlere ek burada bir de ciddi alkol durumu var. Yani tantrik yolda kendinden geçmek için araçlar değişebiliyorJ Kafayı bulmuş “Jai Ma Tara” diye ortada bağrınan insanlar arasında yine başlıyorsun sormaya “ne işim var lan burada?”.

Bu şenliğe rağmen girdiğimiz ortamı dönüştürdüğümüz muhakkak. Kırmızı dhouti’ler (erkeklerin bellerine sardıkları bir kumaş parçası diyebiliriz) ve sariler (bu daha tanıdık herhal) içinde grubumuz kendi tapınağını yarattı bir nevi. Manu’nun önceden hazırladığı dev yantra çizimleri yerlere serildi ve kadınlar bu yantraları rengarenk pirinçlerle kaplayarak renklendirdiler. (Sırf renklerle oynayabilmek için ayakkabı yapmaya başlayan ben bayıldım tabii bu eğlenceye). Guruji ayrıca yine pirinç ve kum karışımlarından, sonradan üzerinde ateş ritüellerinin yapılacağı başka yantralar hazırladı, hepsini çeşitli hatlarla birbirine bağladı. Hatta ikinci gün dışarıdan “bu gavurlar ne eder” diye hayret ve ibretle izleyen insanları yanaştırmamak için ortamın etrafını da renkli pirinçlerle sardı ve tuhaf bir şekilde az sayıda istisna dışında mahalleli o sınırları aşmadı. Kahvaltı etmeden gelip neredeyse akşam saatlerine kadar sadhana (ruhani pratik) yaptıktan sonra Guruji’yle aynı üstadın öğrencisi Ma’nın yaptığı yemeklerle (prasad) orucumuzu açtık. Sabah 9’dan akşam 8’e kadar neredeyse sürekli aynı ortamda kaldık iki gün boyunca ve sanki toplamı bir dakika sürmüş gibi geliyor bana. Çok özel bir kapanıştan sonra Guruji’den bir sonraki pujaya hazırlık mantralarımızı aldık ve BİTTİ. Grubun küçük bir kısmı Guruji’nin evine dönerken çoğunluk Rişikeş’e doğru hareket etmeye başladı bile aynı gece.

Hala bitmiş gibi gelmiyor bana ama bu bana özel, tesadüfi bir his de değil. Üstadın dediğine göre pujanın etkisi bir ay boyunca sürecek, arınmalar devam edecek ve enerji bu sürecin sonunda sabitlenecek. Valla ne oldu ne bitti bilmiyorum, kendi hanemde ne oldu ne bitti onu da bilmiyorum henüz; hazmedip göreceğiz inşallah.

Pujadan sonra Hindistan’a gelmişken biraz turizm yapayım, Varanasi veya Nepal taraflarına geçeyim diyordum ama Manu yedi alemin Rişikeş’e, Prem Baba denen üstadın derslerine katılmaya gittiğini söyleyince “e bari hadi biz de gidek, kimin nesiymiş şu Prem Baba görek” dedim. Prem Baba, özellikle Agama’nın kimi zaman sert disiplininden, metodolojisinin bazı boyutlarından yorulan, zorlanan veya bir eksiklik hisseden “yolcu”ların kapısında buluştuğu bir üstat. Agama’da varlığımızın farklı düzeylerinde (çakralar ve bedenlerle ifade ediyoruz bunları bilmeyenler için) yaşadığımız pek çok tıkanıklıkları ve sorunları metodik bir şekilde, enerjiyi yükselterek daha rafine ve yüksek zihinsel, duygusal hallere taşıyarak aşmayı öğreniyoruz. Enerjiyi yükseltsen bile oradaki sorunu temelli çözmüyorsun aslında ama o sorunu besleyen zihinsel/duygusal halden çıkınca başka bir bakış açısı kazandığın için çözebilme imkanın artıyor bir nevi.  Çok çok değerli bir teknoloji bu. Bazıları ise bunun yanı sıra başka bir yaklaşımın da arayışına girmişler ve Prem Baba’da buluşmuşlar.  Agama’da kendime yakın hissettiğim pek çok insandan duydum Prem Baba’yı; Brezilyalı olduğu ve çok kalpten yaklaştığı dışında hiçbir şey bilmeden, bilmek istemeden geldim buraya. Guru arayan biri değilimdir; hayatta çok değerli hocalar edindim, ediniyorum, teslimiyeti de yaşadım ama “birinin kanatlarının altına gireyim onun yolu da beni acılarımdan kurtarsın” demedim.  Daha çok denk gelmelere bıraktım kendimi. Velhasıl bugüne yaklaşayım, Prem Baba’yla ilk güne.

Uzun, upuzzzzuuun, trenden trene koştuğumuz ama görece rahat bir yolculuktan sonra artık 30 kilo taşımaktan yılmış tutulmuş kaslarım ve zor yollarda beni hiç yalnız bırakmayan (!) adet dönemimin yorgunluğuyla gözümüze hoş görünen ilk otelin mütevazi odasına attım kendimi. O kadar ucuz ki burası Joceline’le ilk defa tek başımıza oda tutma lüksünü yaşayalım dedik. Ortak banyo ama temiz; belli ki başka bir dolu seçenek var Rişikeş’te ama biz bıktık artık taşınmaktan ve tamamdır dedik. Bir de şansımıza Tarapit’de şöyle havuzlu, palmiyeli, plazmalı, oda servisli bir otele denk geldik komik bir fiyata; rahatız yani manen, doymuşuz konfora. En azından oldukça merkezi bir yerdeyiz, hoş bir ortamımız var ve Prem Baba’nın satsang’larının (guruyla buluşmaların) düzenlendiği salona çok yakınız.

Rişikeş nedir ne değildir çok anlamadan, hafif de üşüyerekten ama bol rüyalı keyifli bir uyku sonrası biraz homur homur uyandım. Yok banyoydu, yok şuydu buydu vırvırlanacakken bir şekil geldik işte Satsang salonuna. Baktım etrafa, tipik dallı güllü kıyafetli, şallı, lepiska saçlı neo hippi karakterler; yüzlerinde sabit, sümüksü bir tebessümle birbirine sıkı sıkı sarılan insanlar. Amanın dedim, düştük yine bilindik alemin içine. Yalnız bu arada dip not düşeyim, hani bu yeni çağ ruhani aleme berduş hippiler takılıyor sanmamak lazım, fiziksel olarak dikkat çekecek kadar güzel, ışıl ışıl bir dolu insanla doldu taştı salon. Bir kısmını bizim puja tayfasının oluşturduğu herhalde 200 kişi falan vardı salonda. Ama itiraf etmek lazım, salon tertemiz, huzurlu; yastıklar dizilmiş yerlere herkes rahat konforlu takılsın diye. Ortada bir takım özgür ruh bebeler falan. Ortam nefis batı usulü ruhani yani. Derken bhajan başlandı. (Burada zaten genel bir müzik durumu var, şu an da yan masamda biri çıkarmış yan flütünü, diğeri gitarını; öttürüyorlar). Öyle bir gitar, bir harmonium çakma Bhajan değil, epey enstrümanın adabıyla çalındığı, çok güzel vokallerin olduğu düzgün bir dinleti; katılanı var katılmayanı var ama bozan yok. Ne yapacaksın ortam böyleyken, bir meditasyon tutturup salınıyorsun sen de şüphelerinin arasından. Derken grup ayaklandı ve Prem Baba girdi içeri. Kalpten bir düğüm attı ve bir kaç göz yaşı geldi daha ne olduğunu anlayamadan. Dedim, hislendim; Bhajan, yorgunluk şu bu; geçiştirdim o hali ama daha önce hiç böyle güzel bir gülüş (ve esmer yüzün arasından ara ara görünen böylesine beyaz dişler) görmedim.

Satsang’ı İngilizce bilmesine rağmen - sanırım yoğun Brezilyalı kalabalık nedeniyle de- Portekiz’ce veriyor, bir eleman da çeviriyor. Takibi biraz zorlaştırıyor bu durum ama ne yapalım. Prem Baba psikoloji altyapısı nedeniyle öğretisinde bu batı bilgilerine çok değinen, kişinin aynı zamanda hem ilk kahramanları ve hem de düşmanları olan ebeveyniyle ilişkisinin dönüşümünün önemini çok vurgulayan bir üstat duyduğum kadarıyla (işte kulağını tıkasan da duyuyorsun ister istemez). ABC diye bir inzivasından bahsetti arkadaşlar; doğum anından itibaren ailenle yaşadığın her türlü zorluk, bilincinde olduğun ve olmadığın travmaların çözümü üzerinde duruluyor anladığım kadarıyla. Vivian’ımla yaptığımız uzun sohbetler geldi hep aklıma; bu konuya çok kafa yormuş, bana da çok rehberlik etmişti Vivian. Üzerine ben de özellikle Irvin Yalom’un ve benzeri varoluşçuların önerileriyle epey uğraşmış, hatta kendimi oldukça zorlamıştım bu konuda. Aslında bir dönem o kadar çok yönden aileyle ilgili yüzleşmeye zorlandıydım ki; dönüştürmeye karar verdiğim kronik rahatsızlıklarımın altından bile annem çıkıyordu misal. Güzel hocam Laura sağolsun, kendimi boğacak kadar derinleştiğim bu yüzleşmeleri böyle yekün değil de teker teker, yumuşak yumuşak yapmam icap ettiğini idrak ettirdiydi sonunda bana da biraz yol alabildiydim. Sonuç itibariyle Prem Baba’nın satsangında bahsettiği bazı şeyler çok tanıdıktı. Ebeveynimizle nihayetinde ayaklarının önünde diz çöküp bizi bu hayata kavuşturmaya aracılık ettikleri ve bize tuttukları aynalar için şükredecek hale gelene kadar bazı yüzleşmelerin yaşanması gerektiğinden çok kısaca bahsetti. Bol biberli duyguları izlemekten; tepki vermeden, kendini özdeşleştirmeden şahitlik etmekten dem vurdu. Anlattıklarından not aldığım bazı şeyler var, derinine girmeden anlatmak ne kadar yerinde bilmiyorum, bir deneyeyim. Misal pişman olmanın kutsallığı, öğreticiliğini anlatırken, pişmanlığın kendini suçlamaktan çok farklı olduğunu; kendini suçlamanın büyük bir sevgisizlik hatta kendinden nefret içerdiğinden bahsetti. Pişman olma hali üzerine, bu ayrım üzerine düşünmek lazım. Bir başka ilgimi çeken ayrım da özellikle ruhani yoldaki şüpheler bağlamında anlamak ve derinlemesine algılamak (understanding – comprehention)  kavramları arasındaki. Bunu çözümleyebiliyorum sanırım; misal Guruji neyi niye yaptırdı hiçbir şekilde anlamıyorum ama Şakti’yi, çalıştığı yoğun evrensel enerjileri algılayabilirim (algıladım diyemeyeceğim henüz, zamana ihtiyacım var).  Bu ve benzeri bir dolu muhabbetten sonra yine bir Bhajan ile kapandı oturum iki saatin sonunda. İlk gelenlerin ve ayrılanların selamını kabul edeceğini bildirdi Prem Baba. Baktım bir dolu insan sıraya girip huzurunda eğiliyor. Yine tüm şüphelerime rağmen onu hissetmek istediğim için girdim sıraya. Swami’den bilirim, yamacında durdun mu bir elektromanyetik alan içine girmiş gibi olursun, başka bir türlü hissedersin böyle güçlü karakterleri. Baktım tabii insanlar napıyor, neler oluyor sıradayken. Ayaklarına kapananlar, her bir ayağını öpenler, çiçekler verenler… Bana fazla… Çocuklar çizdikleri resimleri veriyorlardı; dikkatimi çeken Prem Baba verilen her şeye öylesine değil, olanca dikkatiyle bakıyordu. Kimisiyle konuşuyor, kimisininse selamını alıyor sadece kocaman bir gülümsemeyle. Ve geldi işte sıra bana ve hat koptu. Gözlemin, şüphenin, niyetin boş olduğu, kendiliğinden dolu dolu bir an. Kalp sanki normal boyutunun üç katı büyümüş göğüsten taşacak, o yüzden ellerle desteklemek gerekiyor; yani selamdan değil öyle olması gerektiğinden eller kalbe gidiyor. Gözlerin seni gördüğünü, gülümsemenin içini ısıttığını hissetmek; mutlak kabul ve mutlak huzur hissi. Öylesine çarpıldım ki kalbimde bir düğüm (sanskar) çözüldü, yine boşaldı birkaç damla yaş. Düşük düzeylerden gelen histeri değil, kalptan yumuşacık bir çözülme naçizane bilgime göre. Kabul ettim orada; bir yol seçmek bir guru seçmek değil mesele; çok güzel bir ilham almak belki sadece. O da yeter.  

Fotoğraflar: bbtomas.com

Copyright © 2024 Inner Contemplation LLC. All rights reserved.
closechevron-downbars linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram