Çok hoş bir ayurveda doktoruyla tanıştım. Buralara kadar gelip epeydir istediğim ayurvedik konsültasyonu atlamak olmaz diyordum. Önüme çıktı; bir arkadaş tavsiye etti, fazla da düşünmeden atladım gittim. Ayurvedaya göre beden mükemmel ve hastalık için herhangi bir neden yok. Yaşadığımız travmalar, düşünce, duygu şekilleri; kısaca hayatımız sapmalara sebep oluyor. Bedenimiz ve ruhumuz evrendeki dört elementi barındırıyor; üçe ayırıyorlar bu tezahürü; Vatha (hava), pitta (ateş) ve Kapha (Toprak ve su). Bu elementler dengede olunca süperiz, bazıları baskın çıkınca hastalıklar başlıyor. Aslında her insan bir veya iki elementi baskın doğuyor. Genetik hastalık aktarımına inanmadıkları için karma diyorlar bu baskınlığın nedenine. Kapha tipindekiler şöyle sağlam iskeletli bol salya sümüklü, sakin, hatta ağırkanlı; pittalar çilli, ateşli kıpır kıpır, hatta biraz agresifken vathalar da böyle havalarda gezenler. Misal ben kendimi fiziksel olarak kapha zihinsel olarak pitta sanırdım; meğer doğuştan pitta imişim. Sonradan kapha toksiniyle dolmuşum. İşte bunu temizlemek icap ediyor. Aslında çocukluktan bu yana çok şey değişti, daha farklıydım her anlamda küçükken; koşmak varken niye yürüyor ki insanlar diye ciddi ciddi sorguladığımı hatırlıyorum. Şimdiyse kıçımı devirip “n” sezon vampire diaries indirebiliyorum bünyeye bir oturuşta; tarihin en berbat vampir hikayesi olduğunu düşünsem de.
Yogayla el ele giden bu asırlık tıp bilimi haliyle ruhaniyete, metafiziğe, duygulara, düşüncelere çok önem veriyor. Herkesin hakkımda dediklerini alıp cebime koymam makul olmaz, ama söylenenler bakış açısını genişletiyor haliyle. Neyi niye yaptın, neler oluyor gibi sorulara yeni cevap seçenekleri yaratabiliyorsun. İşte bu doktor da çok enteresan yorumlarda bulundu. 6 yaşından 16-17 yaşına kadar kümese kapatılmış kartal gibiydin diyor (doğrudur, ODTÜ’yle firar ettiğimi bilen bilir). Bu benim seçimim tabii, niye seçtim henüz bilemiyciim. Prateek gibi o da vedik astrolojine bakıyor. Oldukça kafa açıcı bir muhabbetti. İkinci buluşmamızda sıra, omurgadan geçen varlığımızın temel enerji hattı şuşumna nadinin bir sağında bir solunda akan, dişil ve eril kanallarımız ida ve pingala’nın dengelenmesi için bir seansa soktu beni. Seans sırasında alttan ısıtmalı bir masaj yatağının üzerinde kayıttan gelen müzik ve yönlendirmeleri dinlerken alnımdan başıma doğru sıcak yağlar akıtıldı. O kadar tuhaf bir transtı ki kayıttan bir ara yeni doğduğuma ve etrafımdaki sesleri dinlediğime dair bir yönlendirme gelince, gerçekten kendimi o odadaki en ufak sesi bile algılarken, bu seslerin ne olduğuna (sesin ne olduğuna) dair mutlak bir yabancılık hissi ve hatta korkuyla dolarken buldum. Gerçekten yeni doğmuşum gibi hissettim ve doğum çok ürkütücü geldi.
Seansın sonrasında bir kilo daha ilaç yüklenip mahalleme doğru yola çıkacaktım ki Doktor da bana eşlik etmek istedi. “Her akşam sevgilimi görmeye giderim” dedi. Ganja sevdalıymış bizimkisi de. Müthiş bir ahbaplık hissiyle sohbet ede ede yürüdük yirmi dakikalık yolu. Sonunda gerçek bir Hint aile evine davet aldım ama bu sefer icabet etmek kısmet olmadı. Ertesi günü yola çıkacağım için bir dahaki gelişime dedim. Şimdi kullanıyorum verdiği ilaçları. İlaçların ötesinde bir takım tavsiyelerini de aşama aşama katacağım hayatıma. Bakalım, hayrını görürsem sizlere de dokunsun üstat diye çok istediği İstanbul turuna vesile olabilirim. Bizim öğrenciler Ayurveda kursu istiyorlar zaten.
Ve sonunda 2013’e kısmet oldu yılbaşını istediğim gibi kutlamak! Her sene aynı ikilemi yaşarım. Aklı başında insan yılbaşını sallamaz egosunun etkisi dururken, milyonlarca insanın ‘ahanda yıl bitiyor’ kafasında olduğu bir dönemi yok sayamamak; bir şeyler yapmak istemekle ‘ay ne uğraşıcam’ arasında sıkışmak sonucu abuk subuk etkinliklerle, hafif huzursuz geçti çoğu yılbaşı. Bu sene Prem Baba’yla, yüzlerce insanın şarkı türkü ve meditasyonuyla müthiş yumuşak bir geçiş kısmet oldu. Oh be dedim. Sonuç: yılbaşı mühim!
Adaleli delikanlıyla bir yemekten sonra toparlanıp sabahın kör saatlerinde Ganj’a bir selam çaktım (inip su almayı gözüm yemedi) ve yola döküldüm. Sonrası Delhi ve Bangkokta çılgın alışveriş turları ve inatla sabahın kör vakitlerinde yolla geçti. Bir ay içerisinde o kadar çok şey oldu ve o kadar çok yer değiştirdim ki “neler oleyor?!” halindeyim şu an. Öksürükler aksırıklar bitecek ve ben akışa döneceğim kısmetse. Akıştan ve Tayland’dan bildireceğim inşallah.
Not: Bunları yazdıktan çok sonra Ram üstadı İstanbul’da ağırladık, şifa yolunu ve enteresan gözlemlerini bir dolu öğrenci ve arkadaşla paylaştı. Devamı da gelecek sanki. 2013 Aralık’ta bu sefer onun hanesindeyiz ve beklediğim Hint ailesiyle yemek romantizmini yaşayacağım nasipse.